19.06.2025

Hazırlayanlar: Gizem Ak Yürek, Nazlıgül Akdemir

 

Uygulamada portföy tazminatı olarak da anılan ve esas olarak acentelik sözleşmeleri bakımından düzenlenen denkleştirme isteminin koşulları 6102 sayılı TTK m. 122’de öngörülmüştür. Bu bilgi notu kapsamında denkleştirme isteminin tanımı, hukuki niteliği ve tabi olduğu koşullardan genel mahiyette bahsedilmektedir.

The conditions of the compensation claim, which is also referred to as portfolio compensation in practice and is mainly regulated in terms of agency agreements, are stipulated under Article 122 of TCC No. 6102. Within the scope of this legal brief, the definition, legal nature and conditions of the compensation claim are mentioned in general terms.

 

6762 sayılı Eski Türk Ticaret Kanunu döneminde açık bir yasal düzenlemesi olmamasına rağmen doktrinde ve içtihatta yer bulan portföy tazminatı ilk kez 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“Kanun”) 122. maddesinde “denkleştirme istemi” adı altında öngörülmüştür. Sözleşme ilişkisi esnasında elde ettiği müşteri çevresinden sözleşmenin sona ermesi nedeniyle menfaat elde edemeyen acenteye hakkaniyet ilkesi gereği bir denkleştirme sağlamayı amaçlayan portföy tazminatı, Yargıtay tarafından da “acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra, bu ilişkinin devamı boyunca acentenin kişisel gayretiyle yarattığı müşteri çevresinden âkidinin halen yararlanması, acentenin ise yararlanmaması nedeniyle uğradığı kaybın karşılığı” olarak tanımlanmıştır.[1] Buna göre, denkleştirme istemi asıl olarak acentelik sözleşmeleri bakımından düzenlenmişse de Kanun’da tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkileri bakımından da uygulanacağı belirtilmiştir.

Kanun maddesi içeriğinde her ne kadar tazminat olarak anılmışsa da hükmün gerekçesinde klasik anlamda bir zarar giderme amacı taşımadığı, hakkaniyet esasına dayanan bir bedel olduğu ifade edilmektedir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki portföy tazminatından önceden vazgeçilemeyeceği açıkça düzenlenmiştir. Yine portföy tazminatının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içerisinde müvekkile karşı ileri sürülmesi gerekir. Anılan bir yıllık sürenin gerekçeye dayanarak hak düşürücü süre olduğu kabul edilmektedir.

    1.   Koşulları

a.   Sözleşme’nin denkleştirme talebini haklı kılacak şekilde sona ermesi

Denkleştirme isteminin talep edilebilme koşullarından ilki sözleşmenin denkleştirme talebini haklı kılacak/doğuracak şekilde sona ermesidir[2].Sözleşmenin fesih ile sona ermesi durumunda TTK 122/3 uyarınca denkleştirme bedeline hak kazanılabilmesi için “acentelik sözleşmesinin acente tarafından haklı nedenle feshedilmesi” veya “sözleşmenin müvekkil tarafından haklı bir neden olmaksızın feshedilmiş olması” gerekir. Bu noktada acentenin veya çalışanlarının sabit bir kusuru sebebiyle müvekkilin sözleşmeyi feshetmesi durumunda acente denkleştirme talep edemez[3].

Acentenin ücretinin zamanında ödenmemesi veya geç ödenmesi, acentenin aracılık etmiş olduğu müşterilerle müvekkilin bir gerekçe olmaksızın sözleşme yapmaması, müvekkilin acentenin hukuki bağımsızlığını zedeleyen ve dürüstlük kuralına aykırı mahiyette tutumları gibi haller acentenin haklı sebeplerine örnek teşkil eder. Haklı sebebin varlığı hâkimin takdir yetkisi kapsamında somut olayın tüm şartlarını incelenerek hakkaniyete göre belirlenecektir.

Sözleşmenin süresinin sonunda kendiliğinden sona ermesi durumunda ise diğer şartların da varlığı halinde denkleştirme talep edilebilecektir.

    b.  Yeni müşteriler kazanılmış olması ve bu sayede önemli menfaat elde edilmesi

Denkleştirme isteminin diğer bir koşulu TTK 122/1-(a)’da düzenlenmiş olup müvekkilin acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyor olmasıdır.

Yeni müşteri ile kastedilen bir defa değil belli bir süre içinde tekrar sözleşme yapan/yapması beklenen diğer bir ifadeyle sürekliliği olan yeni bir müşteridir.

Yine denkleştirme isteminin öne sürülebilmesi için taraflar arasında sürekli bir sözleşme ilişkisi olmalıdır. Bir başka deyişle tek seferlik ya da geçici işler denkleştirme istemine dayanak oluşturmamaktadır.

    c.   Ücret isteme hakkının kaybedilmesi

TTK md. 122/f.1-(b) hükmüne göre acentenin, denkleştirme talep edebilmesinin bir diğer koşulu acentenin sözleşmenin sona ermesi nedeniyle müvekkile kazandırdığı müşteriler ile yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücretten mahrum kalmasıdır.

    d.  Hakkaniyete uygun olması

Denkleştirme talebinin Kanun hükmünde yer alan diğer koşulları sağlamakla birlikte ayrıca hakkaniyete de uygun olması gerekir. Bu sebeple denkleştirme istemine ilişkin diğer tüm koşullar gerçekleşse dahi hakkaniyete uygun olmaması denkleştirme bedeline hak kazanılmasına engel olabileceği gibi bu bedelin miktarının indirilmesine de sebep olabilmektedir.

Bu noktada önemli olan husus hakkaniyet koşulunun sağlandığının nasıl tespit edileceğidir. Acentenin müvekkili ve ürününü tanıtma, olumlu bir intiba yaratma, ürün için pazarda pay yaratma gibi hususlarda gayret göstermiş, emek vermiş ve neticede başarılı olmuşsa hakkaniyet şartının yerine getirildiğinden söz edilebilecektir. Aynı şekilde acentelik sözleşmesi uyarınca tarafların üstlendiği riskler, acentenin yeni müşteri kazandırma amacıyla gösterdiği gayret, markanın acentelik faaliyetlerindeki etkisi gibi unsurlar da hakkaniyet koşulu kapsamında değerlendirmeye tabi tutulabilecektir.

    2.   Hesaplanması

TKK 122/2 uyarınca tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır. Görüldüğü gibi denkleştirme bedeline kanuni bir üst sınır getirilmiştir.

Hesaplamaya esas olarak öncelikle acentenin ücret kaybı ile müvekkilin muhtemel menfaati dikkate alınır. Daha sonra hesaplanan miktar müvekkilin menfaati ile acentenin ücret kaybı arasında hakkaniyet denetimine tabii tutulur. Son aşamada ise 5 yılın ortalaması olarak öngörülen sınırın aşılıp aşılmadığı kontrol edilir.

    3.   Diğer Sözleşme İlişkilerinde Uygulanabilirliği

Denkleştirme istemi Kanun’da acentelik başlığı altında düzenlenmişse de hakkaniyete aykırı düşmedikçe, “tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin” sona ermesi hâlinde de uygulanacağı belirtilmiştir. Görüldüğü üzere denkleştirme talep hakkı tek satıcıya doğrudan tanınmış iken benzeri diğer sözleşme ilişkilerinde tekel hakkının varlığı zorunludur.

Distribütör ve bayilik sözleşmelerinde tekel hakkına sözleşmede yer verilmemesine rağmen fiiliyatta tek satıcı olunması durumunun denkleştirme tazminatı talep edebilme sonucunu doğurup doğurmadığı konusunda Yargıtay’ın farklı yönde kararları bulunmaktadır [4]. Yargıtay’ın eski tarihli kararlarında taraflar arasındaki fiili duruma göre değerlendirme yapılmışken güncel kararlarında ise sözleşmede “tekel hakkı” tanındığı açıkça anlaşılmıyorsa tazminat taleplerini reddedildiği görülmektedir.

Sonuç olarak;

 

  1.Denkleştirme istemi acentelik sözleşmesinin sona ermesine bağlı mali sonuçlardan birisi olup acentenin sözleşme ilişkisi esnasında elde ettiği müşteri çevresi nedeniyle kazandığı ücreti ve sağladığı menfaati artık talep edemeyeceği dikkate alınarak hakkaniyet gereği denkleştirici bir bedel ödenmesi amaçlanmıştır.

    2.   Denkleştirme isteminin doğabilmesi için sözleşme ilişkisinin sona ermesi, yeni ve sürekli müşteriler kazanılmış olması ve bu sayede müvekkilin önemli menfaatler elde edilmesi, acentenin ücret kaybına uğramış olması ve istemin hakkaniyete uygun olması aranır.

  3. Denkleştirme istemi Kanun’da acentelik başlığı altında düzenlenmişse de hakkaniyete aykırı düşmedikçe, “tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin” sona ermesi hâlinde de uygulama alanı bulmaktadır.


 

 


 

 

[1] Yargıtay 11.HD, 30.11.2017, E.2016/2791, K.2017/6770.

[2] Hüseyin Ülgen, Mehmet Helvacı, Abuzer Kendigelen, Arslan Kaya Füsun Nomer Ertan, Güncellenmiş Dördüncü Bası, İstanbul, 2015, s. 816, para 1825.

[3] Kaya, a.g.e, s. 817, para 1827.

[4]İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde, taraflar arasındaki ilişkinin süresi, bu ilişkinin başlama ve bitiş tarihleri itibariyle davacının satış miktarları nazara alındığında taraflar arasında tek satıcılık ilişkisinin bulunduğu, bu ilişkinin davalı tarafından sebep belirtilmeden sona erdirildiği, sözleşmenin sona ermesinde davacının kusurunun bulunmadığı, davalının ulusal çapta faaliyet gösteren marketler aracılığıyla satış yapması ve davalının yürüttüğü reklam ve pazarlama faaliyetleri birlikte değerlendirilerek hesaplanan denkleştirme tazminatında %50 hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 88.786,53 TL’nin 20.000 TL’sinin dava tarihinden, bakiyesinin ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya dair talebin reddine karar verilmişhüküm taraf vekilleri tarafından istinaf edilmiştir… Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir ” Yargıtay 19. HD., E. 2018/2901 K. 2020/38 T. 23.1.2020

“İlk Derece Mahkemesince; davacı, oluşturmuş olduğu müşteri portföyü sebebiyle tazminat talebinde bulunmakta ise de davacı şirketin münhasır olmayan bayi olduğu, sözleşmede davacıya tekel hakkı verilmediğinin açıkça hüküm altına alındığı, davacı şirketin davalı şirketle olan ticari ilişkisinin tek satıcılık veya acentelik olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla ve tarafların serbest iradesi ile düzenlenen sözleşmeye itibar edilmesi gerektiği, yorum yoluyla tarafların hak ve sorumluluğunun artırılamayacağı davacının denkleştirme (portföy) tazminatı adı altında talepte bulunamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince istinaf edilmiştir…Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.” Yargıtay 11. HD., E. 2023/6005 K. 2024/8080 T. 20.11.2024

 

 

TOP